Çin'de Japonya'ya karşı yapılan ve dalga,dalga tüm Çin şehirlerine yayılmakta olan protesto gösterileri artık iki ülke arası ve bölge ilişkilerini ciddi boyutlarda tehdit eder duruma gelmiş durumda. Halbuki Çin ve Japonya arasında ki tarihi husumet özellikle son dönemde yerine çok büyük çaplı bir ekonomik işbirliğine bırakmış ve Japonya, Çin'in en büyük ticari ortağı durumuna gelmiş durumda idi.
Gerçekten bugün Çin'deki Japon yatırımları devasa boyutlara ulaşmış durumda. Aynı şekilde, Japonya da Çin için en büyük ihracat pazarıdır. Ama görünen o ki, özellikle Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Versailles Barış Konferansı'nda Almanya'nın Çin üzerindeki haklarının Japonya'ya devredilmesi ve işbirlikçi olmakla suçlanan, dönemin Çin hükümetinin bu devri tanıması sonrasında meydana gelen olayların Komünist Parti'nin kurulmasına zemin hazırlaması, ve en nihayetinde İkinci Dünya Savaşı döneminde Japonya'nın Çin'i istilası ve bu dönemde tahminlere göre en az 35 milyon Çinliyi katletmesi, bugünün tüm ekonomik ilişkilerine karşın, hâlâ hafızalarda tazeliğini korumakta.
Çin'de protesto gösterilerini esas tetikleyen şu oldu; bu yıl başında Annan tarafından, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde veto hakkına sahip daimi üyeler arasına, Almanya ve Japonya'yı da içine alabilecek bir reform çalışmasını gündeme getirilmesi oldu. Reform konusu Eylül ayında karara bağlanacak ama bu çalışmalar duyulur duyulmaz, Çin'de Şubat ayından itibaren milyonlarca kişinin katıldığı ve Japonya'nın Daimi Güvenlik Konseyi üyeliğine karşı çıkan imza kampanyaları başlatıldı. Hemen ertesinde ise Japon mallarına karşı boykot kampanyaları gündeme geldi. Bazı Japon süpermarketlerine karşı yağma girişimleri yapıldı. Sokak gösterileri halkın katılımı ile daha da büyümeye başladı.
Sonrasında bu gösteriler yavaş, yavaş kontrol dışına çıkarmaya başladı. Nisan başında , Japonya'da basılmakta olan yeni lise tarih kitaplarında, Japonya'nın İkinci Dünya Savaşı'nda yaptıklarını özgürlük savaşı ve ordusunu da özgürlük savaşçıları olarak tanımlayan cümlelerin olması ve Japon hükümetinin de başta Başbakan olmak üzere milliyetçi politikalara uygun olarak, bu tarihi çarpıtmaya destek verdiğinin görülmesi işleri çığırından çıkarmaya yetti.
Çin'de çok sayıda şehirde çok büyük kitlesel gösteriler başlamış durumda. Bu gelişmeler karşısında endişelenen Japon hükümeti, Dışişleri Bakanı'nı Pekin'le görüşmeler yapmak üzere görevlendirdi ama bu görüşmelerden bir netice çıkmadı. Çünkü Japon hükümeti esas olarak Çin hükümetini bu gösterilere çanak tutmakla suçlamaktaydı, ama Çin tarafı da, Çin hükümeti olarak, Japonya halkından dileyecekleri hiçbir özür olmadığını belirterek bu görüşmelerde tavrını net olarak ortaya koydu ve, protestolarda yüksek sesle dile getirilen, ve Japonya'nın yapmış olduğu katliamı artık kabul etmesi ve Çin'den özür dilemesi yönündeki çağrılara da gönderme yaptı.
Tüm bu gösterilerden Çin hükümetinin memnun olduğu söylenemez. Çünkü bu tür gösterilerin çok kolaylıkla hükümet karşıtı gösterilere dönüşebileceğini de bilmekte. Ama bir süredir Çin'deki büyük sosyal uçurumlara karşı artık evrensel sosyalizm ilkelerini çoktan terk etmiş bulunan hükümet, artık açık, açık Çin milliyetçiliğini teşvik eden politikalar izlemekte olduğundan, bu gösteriler karşısında tavır da alamıyor.
Bu gösterilerin başlangıcında bazı Çinli yetkililerin, Japonya'nın Güvenlik Konseyi üyeliği konusunun ''mantıkla'' değerlendirilmesi yönündeki bazı açıklamaları bile kitlelerde nerdeyse büyük bir ihanet olarak yankılanmış ve protestoya uğramış durumda. Anlaşılan Çinli kitlelerin hafızalarında Birinci Dünya Savaşı sonrasında ülkelerinin Japonya'ya koloni olarak verilmesini kabul eden hükümetin hıyaneti hâlâ tazeliğini koruyor.
Bakalım olaylar nasıl gelişecek? Bence her iki hükümet de halklarından gelen tepkiler karşısında sıkışmış durumda, her iki hükümet de geri adım atamaz durumda. Geçen gün, protesto için bir Japon'un kendini Japonya'da Çin elçiliği önünde yakması durumun her iki taraf için ne kadar zor olduğunu gösteriyor.
Ekonomik anlamda küreselleşen dünyada, ulus devletlerin devrinin kapandığı iddiaları tüm dünyada artmakta olan milliyetçilik dalgası karşısında artık fazlaca bir şey ifade etmez oldu. Eski defterler çok kolaylıkla açılabiliyor. Daha ilk sayfalar çevrilirken, toplumsal hafızalarda geçmişin son derece taze bir şekilde durduğu görülüyor. Anlaşılan, dünyada gerçek anlamda bir küreselleşme için eski defterlerin kapalı tutulması yeterli olmayacak. Aniden başlayan toplumsal reaksiyonlar ciddi kitlesel eylemlere dönüşebiliyor.
Çin-Japonya gerginliği gittikçe artarken, ve tüm bölgeyi ciddi bir gerilime sokarken hükümetler ekonomik açıdan birbirlerine ne kadar çok bağımlı olurlarsa olsunlar, eski defterler çözüme bağlanmadan kapalı dururken, geri adım atmakta zorlanıyorlar.
Dünya zor bir döneme girdi. Ekonomik küreselleşme belli ölçülerde başarıldı ama sosyal ve kültürel anlamda toplumsal bir küresel birliktelik için daha gidilecek çok yol var gibi.